Müze Çalışma Saatleri: Pazartesi Hariç Haftaiçi 09:00 - 17:30
Kopuz, Orta Asya kökenli bir telli çalgıdır. Uzun tarihsel yolculuğunun ardından Anadolu ve Balkanlar’da da benimsenmiştir. Ud ve tanbur görünümlü enstrümanlar ilk İslamiyet zamanındaki Horasan’dan şekillenerek ve çeşitlenerek günümüze gelmiştir. İlk bilimsel kaynaklarını Çin ve Uygurlardan kalma yazılı metinlerden Almaktadır. Kopuz, Türk müziğinin ilk zamanlarında başta Hunlar, Göktürkler, Uygurlar olmak üzere bütün Türk boyları arasında ve Türklerle siyasi ve kültürel ilişki halindeki diğer halklarca da benimsenmiş ve kullanılmıştır. Sözcük olarak kopuz, yapısı itibariyle Türkçedir. Bu sözcüğün kendisine ait yardımcı fiilleri Eski Türkçede de bulunmaktadır. Ancak kökün etimolojisi henüz çözümlenebilmiş değildir. Kopuzun Anadolu sahasında genellikle “Yelteme” olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bir tür kopuz olarak tanımlanan Yelteme, yel gibi hızlı anlamını içermektedir (Feyzioğlu, 2006, 239).Anadolu’da kopuzun yerini bağlama ailesi almış ve eski ozanlık geleneğini halk şairleri sürdürmüştür. Halk şairleri kendini ve duygularını ifadede bir araç olan bağlamasıyla adeta bütünleşmiştir (Dizdaroğlu, 1989, 18). Bir başka açıdan enstrüman hakkında bilgi vermek de gerekmektedir. Terim olarak kopuz; tıpku saz gibi uzun zamandır bir enstrüman ailesini temsil etmek için kullanılır. Bu anlamda birden fazla enstrümandan söz etmek; ayrıca Türk Dünyası halkları düşünüldüğünde birden fazla coğrafyada birden fazla isim ve tür ile karşılaşmak mümkündür. Ortaçağ İran'ında ve çevresinde farklı isimlerle bilinen enstrüman 15.yy'ın sonlarında Osmanlı saray müziğinde de kullanıldı. Ancak çok daha öncesinde gezgin ozanlar, göçmenler ve seyyahar tarafından Anadolu'ya geldiği bilinmekte. Hornbostel-Sachs sınıflama sistemine göre bu tarzdaki telli enstrümanlar “Chordophone” sınıflama grubuna girmektedir. Özellikle yabancı kaynaklarda kopuz ve bağlamanın telli çalgılar grubuna ait olmalarının yanı sıra aynı zamanda bir lute çeşidi olduğu da yazmaktadır. Tarihsel anlamda enstrümanın telleri için daha çok doğal ürünler kullanılmıştır. Bunlar, at kılı, bağırsak (kiriş), ipek gibi ürünlerdir. Günümüzde ise daha çok metal ve sarımlı ipek alaşımlı teller kullanılmaktadır. Erol PARLAK’a (2000) göre; metal telin kolay ve uzun tınlayış özelliği sonucu doğmuş olan ve yalnızca Güneybatı Anadolu Yörük kültüründe görülen ''parmak vurma'' tekniğine, Asya'da rastlanılmaması da metal tele Anadolu'da geçildiğinin bir başka kanıtı olabilir. Kopuz yapımında kullanılan ağaçlar coğrafi anlamda farklılık gösterse de daha çok ceviz, sedir ve çam türleri kullanılmıştır. Önceleri ön ses tablası deriden yapılsa da günümüzde ağaç levhalar kullanılmaktadır. Bu geçişin ne zaman yapıldığına dair yazılı kaynak bulunmamaktadır. Ek: Eklenmelidir ki Türklerin ve Orta Asya kökenli diğer halkların sözlü gelenek anlayışı ve aktarımı; bilimsel anlamda yazılı ve kanıtlanabilir kaynaklara erişimi etkilemiştir. Yakın Türkiye tarihinde kopuz adıyla enstrümanı kullanan ilk icracılardan biri Fethiyeli Ramazan Güngör’dür. Üç telli bir enstrüman kullanan halk ozanı; icra ve akort türü olarak bu alanda oldukça fark yaratmıştır. Sonraki süreçte ustanın beş perdeli enstrümanı on perdeye çıkmıştır. Ulalı Ali Rıza Zorlu, Fethiyeli Mustafa Coşkun, Dirmilli Kadir Turan, Kozağaçlı Şakir Özyurt, Kozağaçlı Faik İnce, Kozağaçlı Habip Özyurt, Çörtenli Hüseyin Karkaya, Gökçeyakalı Hayri Dev, Burdurlu Hamit Çine gibi akran ve kuşaklar; enstrümanın icrasına ve yayılmasına katkıda bulunmuşlardır. İcra ettiği enstrümanı kopuz olarak adlandırmayan, ancak fizyolojik özelliklerinin ve icra tekniğinin kopuza benzemesi nedeniyle Aşık Nesimi Çimen’den de üç telli kopuz icracıları arasında yer almaktadır. Anadolu’da Ruzba, Dede Sazı, Balta Saz, Irızva adlarıyla da bilinen kopuzu sevdiren (ya da hatırlatan) icracı Erkan Oğur’dur. (1996 yılındaki bir albümünde ilk kez duyuldu)